Rize, Türkiye’nin kuzeydoğusunda, eşsiz tabiat güzellikleri, zengin halk mimarisi ve halk bilim değerlerine sahip bir şehrimizdir. Burada tabiat ve insan coğrafya ile mimari bütünleşerek eşsiz bir uyum sergiler. Yapılar yeşil örtülü vadilerin yamaçlarına asılmış gibi dururlar. Karlı dağlardan çağlayarak Karadenize akan dereler üzerinde narin köprüler kuruludur. İnsan bu coğrafyada kendisinden geçer. Dört mevsim değişik renkli ormanlarda esen rüzgarın sesi, derelerin çağıltısı ile karışır. Çiçeklerle çevrili yayla yollarında, çay bahçelerinde, mısır tarlalarında, tulum ve kemençe eşliğinde duygu yüklü türküler söylenir.
Rize ili denize paralel uzanan dağlarla çevrilidir. Yüksek dağ eteklerinden doğan sular, birbirine paralel derin vadiler oluşturarak denize akarlar. Köyler, tarıma elverişli alanlar, vadi tabanları ve yamaç düzlüklerinde yer alır. Dağların 2000 m.den yüksekteki orman sınırından sonra yaylalar kurulmuştur. Gerek mimarisi ve gerekse gelenekleri bozulmamış çok sayıda yayla yerleşmelerinin ünlüleri şunlardır. Varda, Gölyayla, Ovit, Karos, Ambarlı Varap, Varoş, Elevit, Trovit, Palovit, Çiçekli Ayder, Başhemşin, Karvan, Taşlı.
Rize’nin bu zengin kültür ortamı ve eşsiz coğrafyasında oluşan kültür ve tabiat varlıkları yeterince araştırılmamıştır. Yöre insanı yüzyıllar boyu tarım, hayvancılık, denizcilik ve gurbetçilikle geçimini sağlamıştır. Çay tarımının gelişmesi, şehirleşme, kent merkezinde, ilçelerde ve köylerde yeni yapılanmalar ve yaşantı biçiminin doğmasına yol açtı. Plansız, tabiatla uyumsuz bir şehirleşme ortaya çıktı. Beton yapılar köyleri de içine alarak yaylalara kadar yayıldı. Kent merkezleri ve köylerdeki mimarlık ve sanat değeri yüksek dini ve sivil yapılarda korunamadı.
Rize’nin öncelikli sorunlarının başında doğal ve kültürel çevrenin korunması geliyor. Son yıllarda artan iç ve dış turizm olumlu yönlendirilmezse, köy ve yaylaların eşsiz yapılarını ve doğal güzelliklerini yok edecek, bu değerlerimizi ilelebet kaybetmiş olacağız. Bu konuda ilgililere ve hepimize büyük görevler düşüyor.